Arınç: CHP Kemalizmden vazgeçtiği için oyları artıyor.
Kendisine virgülüne noktasına kadar bu ifadeler sorulan Kılıçdaroğlu: Arınç gerçeği görmüş, dedi (Kemalizmden vazgeçtik)
Ahmet Taner Kışlalı: "göğsünü gere gere ben Kemalistim diyemeyenin CHP' ye genel başkan adayı olmaya hakkı bulunmamalıdır "
Ahmet Taner Kışlalı 1993 yılındaki yazısında demişti ki: Güneydoğu insanını temsil etme iddiasında olanlar PKK''nın gölgesinden kurtulmalılar. Türk demokrasisinin, PKK''nın Meclis'te temsilci bulundurmasına gereksinmesi yok. Kışlalı yaşasa bugün HDP kapatılsın kampanyasının başını çekerdi.
AHMET TANER KIŞLALI
PKK’ya Karşı Ne Yapmalı?
PKK’ya karşı “savaşım” üç cephede, ayrı ayrı düşünülmek ve yürütülmek zorunda.
Silaha “silah”la karşılık vereceksiniz.. “Dış”taki desteklerine karşı “gerekeni” yapacaksınız.. “İç”teki desteğini “en aza” indirmeye çalışacaksınız..
İç ve dış “destek”leri kuruttuğunuz ölçüde, PKK da biter.
Ama o noktaya ne kadar yaklaşırsanız yaklaşın; “silahlı eylem”i teröriste “çok pahalı”ya mal etmek, terör ile savaşta başarının ilk ve “ön” koşuludur!..
★★★
Silaha “silah”la karşılık verirken başarı beş etkene bağlı.
Bir; terörist ile savaşacak güvenlik güçlerinizin, “bu iş için” özel olarak ve teröristten daha iyi eğitim görmüş olmasına.. İki; savaşın niteliğine uygun “yeterli” silah ve donanıma sahip bulunmasına.. Üç; haberalma örgüt ya da örgütlerinizin “yaygın”lığı ve “etkili”liğine..
Dört; gerek haberalma gerekse silahlı güçlerinizin kullanımındaki “eşgüdüm”ün iyi sağlanmasına..
Ve son olarak; kitlelerin ve öncelikle teröre karşı savaş verenlerin, “psikolojik” açıdan gereği gibi hazırlanmasına. Yani, verilen savaşın “haklı ve kaçınılmaz” olduğu, yıllarca sürse de, çok kan dökülse de buna katlanmaktan “başka çözüm” bulunmadığı “inancı”nın yaratılmasına..
İlk dört etkendeki gereklerin yerine getirilmesi “devlet”e bağlıdır. Özellikle de hükümet, güvenlik güçleri ve MİT’e bağlıdır.
Ama en az onlar kadar önemli olan beşinci yani “psikolojik” etkenin sorumluluğu; siyasal partilerden basına, bilim adamlarından kaymakamına kadar, hemen “herkes”e düşer!..
★★★
“Güneydoğu sorunu”nu elbette ki dış güçler yaratmadı. (Dipçe: Dikkat edin Kürt sorunu değil Güneydoğu sorunu kavramını kullanıyordu)
Ama dış güçlerin “etkili” desteği olmadan, PKK’nın varlığını sürdürmesi çok zordur. Uzak ve yakın “hasım”larımız, var olan bir “yara”yı kaşımakta; kabuk bağlamasını “önleme”ye çalışmaktadırlar.
Alın İngiltere’yi, Türkiye’nin “coğrafi” konumuna yerleştirin.. Komşuları denizler değil, İran Irak, Suriye, Ermenistan, Yunanistan olsun..
Bakın IRA terörü bugünkünün on katına çıkıyor mu, çıkmıyor mu?
İspanya istediği kadar bölgelere “özerklik” vermiş, “Bask” sorunu için demokratik çözümleri uygulamaya koymuş olsun.. Fransa sınırın ötesindeki tutumunu değiştirmeseydi, ETA’ya destek verseydi; Bask terörü “bir ölçüde” olsun azalabilir miydi?!..
★★★
Terörün dış desteklerine karşı ikiye ayırarak savaşım vermek zorunluluğu var.
Bazı Orta ve Batı Avrupa ülkeleri; PKK’nın örgütlenmesine, propagandasını yapmasına, yandaş toplamasına ve en önemlisi “parasal kaynak” sağlamasına “göz yumuyor”lar… Hatta bazen de yardımcı oluyorlar..
Bilinen “yakın komşu”larımız ise “doğrudan ve açık” destek veriyorlar. PKK’yı barındırıyor, bilgilendiriyor, silahlandırıyor, gerektiğinde eğitiyor, yönlendiriyor ve koruyorlar..
Birinci kesimdeki ülkelere karşı yapılması gerekenler ile, ikinci kesimdekilere karşı yapılması “zorunlu” olanlar elbette ki farklı.
Güneydoğu’ya yönelik demokratik adımlar bir yandan, PKK’nın yaptığı “vahşet”ler öte yandan; bazı Batılı ülkelerin tutumları değişebilir.. Ama her iki konudaki gelişmeler de günü gününe, bıkıp usanmadan, Batı basınının ve yönetimlerinin “gözüne sokulmalı”dır..
Batı’ya karşı kullanılabilecek başka bir silah da elbette ki “büyük ihale”lerdir!.
Yakın “komşu”larımıza gelince..
Onları “caydırma”nın tek yolu; PKK’ya verdikleri “destek”in kendilerine çok “pahalı”ya mal olacağını göstermektir. Ve bunun için, gereken “risk”leri almaktır.
O “risk”ler, siyasal ekonomik ve hatta “askeri” olabilir..
Türkiye’nin “düşman komşularını yola getirmek” için
ödeyeceği “bedel” o desteğin sürmesi nedeni ile bugün ödemekte olduğu, ekonomik toplumsal ve siyasal bedelin yanında “küçük” kalacaktır.
Eğer elde etmek istediğimiz bir şeyler varsa; bunun bedelini ödemeye de hazır olmalıyız!..
★★★
“İç destek”in azalması, bölge koşullarının değişmesine bağlı.
“Korku”nun, “işsizlik”in azalmasına ve “umut”un gelmesine bağlı. O da “zaman” ister.
Ama zamana bırakılamayacak konu; PKK’nın “parasal kaynak”larını kurutma konusudur. Para kesildikçe, PKK’nın damarlarındaki kan da kesilmiş olacaktır.
Diyarbakır’dan İstanbul’a kadar, “haraç ağı”nı çökertmek, PKK’ya karşı silahlı savaş vermekten çok daha kolay, çok daha az tehlikeli, buna karşılık çok daha “verimli ve etkili” bir yoldur.
Üstelik de “para toplayanlar”dan hareketle, tüm “PKK örgüt ağı” ortaya çıkarılabilir..
Her şey olanaklıdır.
Ama o olanakları harekete geçirecek olan da “siyasal
kararlılık”tır!..