Çiğdem Çimen yazdı
İçim kan ağlıyor. Her gün bir acı haber
daha alacağız diye aklım gidiyor. Şehitlerimize ve ailelerine karşı utancım artıyor.
Elimden hiçbir şey gelmeyişinin acizliğini yaşıyorum. Şehidin helvası sizin
ocağınızda kavrulmayınca tatlı gelir, demiş bir şehit annesi. Bu sözü çoğunuz
sosyal medyada okumuşsunuzdur. Ben okuduktan sonra gel de hayata devam et
dedim. Bugünlerde hayata devam etmeye utanıyor insan. Dilimizin bir söz
söylemeye varmadığı, uyumaya, uyanmaya, nefes almaya utandığımız günlerdeyiz.
Yine de yaşamaya çalışıyorum. Her
zamankinden daha çok okuyorum. Hayata tutunmaya çalışıyorum. Ailemle daha çok
zaman geçirmek istiyorum. Doğada olmanın yollarını arıyorum. Çevremdeki
insanları anlamaya, dinlemeye çabalıyorum. Bildiklerimi, düşüncelerimi
paylaşıyorum. Evden dışarı çıktığımda çevreme boş boş bakıyorum. Yürüdükçe
şehit aileleri aklıma daha çok düşüyor. Onları düşündükçe, ailemin ve çevremdeki
insanların varlığı bir parça da olsa beni mutlu ediyor. İnsanlara maddi ya da
manevi el uzatmak için fırsatlar yaratıyorum. Çocukları görüp gelecek için umut
topluyorum. İçinde bulunduğumuz süreci yorumlayıp, görüşlerini belirten ama
hiçbir çözüm üretmeyen kimselerden de uzak duruyorum. Kısacası çıldırmamak için
uğraşıyorum.
Şehit annelerinin yürekleri dağlayan
feryatları sözleri, bağırışları kulağımdan hiç çıkmıyor. Onları izledikçe
utancım artıyor. Her şehit haberi aldıkça duyduğum milletimizin başı sağ olsun,
ateş düştüğü yeri yakar gibi sözleri idrak etmekten yoruldum. Yüreğime düşen
acı çoğalıyor. Acının, şehit ailelerinin evlerine, geçmişlerine, bugünlerine,
yarınlarına düştüğünü düşünmek istemiyorum.
Millet olarak dinmeyen acımıza öfke de
ister istemez ortak oluyor. Uzun süredir tanık olduğumuz siyasi gelişmelere
kızıyoruz. Yetkili kişilerin, içinde bulunduğumuz sürece uygun ve hoş olmayan
davranışlarını sindiremiyoruz. Aklıma birden dış ilişkilerimizde sergilenen ciddiyetten,
saygınlıktan uzak davranışlar aklıma geliyor. Bakara makara ile bu işlerin
yürütülmeyeceğini ne yazık ki biliyorduk. Cumhuriyet Bayramı’mızı kutlarken
peşmergenin geçişini hiç unutmadım. Halep’le Türkiye arasında , İdlib’in
Lazkiye’nin kuzeyinde, Haseke’de ,Cereblus bölgesinde, Ayn El Arab’da , bütün
kuşakta , derinliği değişebilir , açıklamasını anımsadım. Derinlik değişmesi
ile ifade edilen herhalde Mehmetçiğin, her dönem savaşa gönderileceğinin değişmez
bir gerçek olduğuydu. Nazım Hikmeti’in 23 Sentlik Asker şiirinde bahsettiği
Mister Dullas ve temsil ettiği süper gücü ise sizlere hatırlatmak istiyorum.
O süper güce izin vermediğimiz, tokat
attığımız zamanları unutmamak gerekir. Yakın tarihimize bakarsak, bu zamanların
en özeli 1 Mart 2003 tarihidir, demiş olsam hiç de abartmış olmam. Amerikan
askerinin Güneydoğu’ya yerleşmesine izin verilmeyişinin, ne doğru ne haklı bir
karar olduğunu bugün bir kez daha anlamaktayız. 1 Mart tezkeresine hayır oyu
veren 22. Dönem Chp Milletvekilleri, o ruhu o inancı ayakta tutmaya çalışıyor.1
Mart 2003’te Amerikan askerlerinin ülkemizde konuşlanmasına izin veren
tezkerenin reddedildiği tarihin 17. Yıl dönümünde Anadolu Kulübü’nde bir araya
geldiler.
Onların onurlu mücadelesine bizlerinde
sahip çıkması gerektiğini düşündüm. Geçen on yedi yıl içinde, neden CHP
örgütlerinin her 1 Mart’ta, bu tarihi olayı gündeme getirecek etkinlikleri
düzenlemediğine ise hiç anlam veremiyorum. Bu gurur ve onur dolu tarihin yıl
döneminde bir araya gelen 22. Dönem Milletvekillerinin yanında, şuan ki CHP
Genel Merkezi ve milletvekilleri de yer alması gerekirdi. Oysaki hayır oyu
veren CHP Milletvekillerinden bazıları, bugün partinin üst organlarında
görevlerine devam ediyor. 1 Mart anlayışının, bütün CHP’lilerin birlik ve
beraberlik içinde savunmaları da çok anlamlı olurdu. Umarım önümüzdeki süreçte
bu gerçekleşir.
ABD’nin Irak’ı
işgaline karşı çıkan ve Amerikan askerlerinin Güneydoğu’da konuşlanmasına izin
veren hükümet tezkeresinin ret edilmesinde rol oynayan dönemin CHP
Milletvekilleri ile onur duyduğumu belirtip, her birine saygılarımı ve selamımı
iletiyorum. Selam olsun 1 Mart ruhuna, 1 Mart Onurumuzdur diyenlere!.
Sevgili okurlarım, son olarak şunu belirtmiş olayım. Ne yazık ki 22.
Dönem CHP Milletvekillerinin bir araya geldiği yemekli toplantı gündem de pek
yer almadı. O nedenle o toplantıda yaptığı konuşma ile 1 Mart tezkeresinin
herhangi bir oylama olmadığını anlatan, CHP Eski Genel Başkan Yardımcısı ve
emekli büyükelçi Onur Öymen’in, yapmış olduğu konuşmanın tamamını sizlere
aktarmak istiyorum.
“1 Mart Tezkeresi reddedilmeseydi Türkiye’ye gelecek on binlerce
Amerikan askerinin büyük bölümü, Türkiye’nin en hassas bölgesi Güneydoğu
bölgesinde kalacaktı” diyen Öymen, şöyle sürdürdü:
“Eğer tezkere geçseydi,
aşağı yukarı 62 bin askerin 32 bini Irak’a geçecek, gerisi Türkiye’de
kalacaktı. Ne kadar kalacaktı? Tezkereye göre altı ay... O zaman Başbakan’a ne
kadar kalacaklarını sormuşlar, ‘Valla ben de bilmiyorum’ demişti. İkinci Dünya
Savaşı bittikten sonra Amerika’nın Japonya’da 50 bin askeri vardı. Aradan 74
sene geçti, hâlâ 50 bin askeri var. Kore savaşında Güney Kore’de 26 bin askeri
vardı. Aşağı yukarı aradan 70 sene geçti, hâlâ 26 bin askeri var. İkinci Dünya
Savaşından sonra Almanya’da 30 bin askeri vardı, hâlâ 30 bin askeri var. Bu
tezkere geçseydi, birkaç kuşak boyunca Türkiye’nin en hassas bölgesinde 30 bin
Amerikan askeri olacaktı.”
Onur Öymen, ABD askerlerinin Türkiye’ye konuşlanma amacının, Irak
ve Suriye’nin kuzeyinde Kürt devleti kurmak olduğuna işaret etti: “Amerika,
Kuzey Suriye’de PYD ile çok yakın işbirliği içindedir. Binlerce TIR dolusu
silah ve mühimmat gönderdi. Yılda 200 milyar dolar para aktardı. Biz, ‘bunu
yapamazsınız. Çünkü bu PYD, PKK ile iç içedir’ dedik. Amerika’nın son Şam
Büyükelçisi de PYD’nin Kandil’de kurulduğu söyledi. Türkiye’de pek çok terör
eylemini yapanlar Suriye’nin kuzeyinde PYD tarafından eğitilmiştir. Bugünkü
gelişmeler ışığında bunları düşünürseniz. Nerden nerelere geldik? İste buralara
kadar geldik. Eğer o tezkere geçseydi ne kadar vahim sonuçlar doğurabileceğini
bugün daha iyi anlıyoruz.”
Aynı dönemde ABD ile imzalanan 8.5 milyar dolarlık anlaşmayı
hatırlatan Öymen, şunları söyledi: “O zamanki Hazine Bakanı Babacan ile
Amerikan Hazine Bakanı arasında Dubai’de 8.5 milyar dolarlık bir anlaşma
imzalanıyor. Ne karşılığında? Türkiye, Kuzey Irak’a girmeyecek ve Kuzey Irak’ta
Amerikan politikalarına destek verecek. O zaman yaptığımız konuşmalarda
‘Cumhuriyet tarihinde para karşılığında taviz vermenin hiç örneği yoktur. Bunu
yapamazsınız’ dedik. İmzalanan bu anlaşma Meclis’e getirilemedi.”