1960 yılında Dışişleri Bakanlığı’nda göreve başlayan; Abu Dhabi, Kophenag, Bern ve Dublin’de de görev yapan büyükelçimiz Taner Baytok, “Dış Politikada Bir Nefes” adlı anı kitabında Dublin’de yaşadığı ilginç bir anıyı aktarır:
“…Dublin’de daha eski evimizdeyken, asansörün başında yaşlı bir hanım beni kolumdan tutarak durdurdu. Oğlunun benimle tanışmak ve golf oynamak istediğini söyleyerek, kulübüne davet etti. ‘Biz Droghedalıyız. Biliyorsunuz, 1847 patates kıtlığı döneminde milyonlarca insan açlıktan ölürken, yardımımıza koşan Türkler oldu. Bize üç gemi dolusu yiyecek yolladınız ve Osmanlı Sultanı’nın bu jestine karşılık, biz de Osmanlı ay yıldızını şehrin sembolü haline getirdik’ dedi.”
İşte İrlanda’da yaşanan kıtlık, Osmanlı’nın yardımı ve Drogheda Kulübünün armasında yer alan ay yıldızın hikayesi.
Drogheda, İrlanda’nın 1845 – 1850 yılları arasında uğradığı ve nüfusunun 3’te birini kaybetmesine sebep olan büyük kıtlığın sembol kenti.
Şehrin futbol kulübü Drogheda Utd’nin armasında yer alan ay yıldızdan dolayı ülkemizde zaman zaman haberlere konu olsa da hakkında bilinmeyen pek çok şey var hakkında.
İrlanda, bağımsızlığını elde ettiği 1921 yılına kadar İngiliz sömürgesidir, İngilizler tarafından mal gibi alınıp satılır, köle olarak kullanılırlardı.
Küçük bir azınlık dışında İrlandalıların kendi ülkelerinde malvarlığı edinme hakkı yoktu. Mülkiyet edinme sadece İngilizler tarafından imtiyaz tanınan İrlandalı elit azınlığın hakkıydı.
Bu küçük azınlık kendi aralarında İrlanda kralını seçer, İrlanda kralı da İngiliz kraliçesine bağlılık yemini ederek ülkesini bir İngiliz valisi olarak yönetirdi.
Kıtlığın bir numaralı müsebbibi de dönemin İngiliz işbirlikçisi Kralı Travelyen’dı.
Bu sömürge sistemi içinde İrlandalılara biçilen tek rol savaşta hiç bilmedikleri topraklara gidip İngiltere adına savaşmak ve barış zamanında da İngiliz soyluların kölesi olarak çalışmaktı.
Bu sömürü düzenine karşı gelmemeleri için daima baskı altında tutuldular ve fakirlikle terbiye edildiler. Ülkede yaşanan fakirlik sebebiyle sık sık hırsızlık olayları yaşanıyordu. Hırsızlığın cezası ise hapse atılmak değil, Avustralya’ya sürgün edilmekti.
İrlandalılar buraya sürgün ediliyordu çünkü henüz medeni hayatın girmediği bu topraklarda birçok yırtıcı hayvan ve insan eti yiyen kabileler vardı; Avustralya’nın imar edilmesi için çalışacak kişilerin İngilizce bilen ancak hayatları 5 kuruş değerinde olmayan insanlar olması gerekiyordu.
Hırsızlık sonucu Avustralya’ya sürgün edilme hadisesi İrlanda tarihinin en büyük yaralarından biridir. Bu konuda yazılmış birçok acıklı halk şarkısı vardır; en bilinenleriyse Aç kalan çocukları için mısır çalan ve Avustralya’ya sürülen Michael’in hikayesini anlatan “Fields of Athenry” ve “Black Velvet Band”dır.
Fakirliğin bilinçli şekilde kader haline getirildiği ve acımasızca sömürülen İrlanda 1845 yılında patates tarlalarına sızan zararlı bir virüs yüzünden tüm mahsulünü kaybeder.
Virüsün etkisi öyle güçlüdür ki 18451850 yılları arasında ülkede neredeyse tek patates yetişmez. Fakir İrlandalıların tek besin kaynağı olan patatesin yokluğunda ülkede açlıktan ölümler meydana gelir. 1851 yılına gelindiğinde ülke nüfusunun 3’te biri yok olur.
Ülkede şartlar o kadar ağırlaşır ki, İngilizlerin mahkumları cezalandırmak amacıyla gönderdiği Avustralya’ya gönüllü olarak gitmek isteyenler insanlar ortaya çıkar.
İrlandalıların fakirliğini fırsata çeviren ve bu sayede hem hükümlü, hem de gönüllü on binlerce İrlandalıyı Avustralya’daki ölüm kamplarına gönderen İngiltere, ülkede yaşanan kıtlık karşısında kılını dahi kıpırdatmaz.
1847 yılında İngiltere ile çekişme yaşayan Osmanlı İmparatorluğu hem insani gerekçelerle hem de kendisine stratejik bir nüfuz alanı da yaratmak için İrlanda’ya yardım etme kararı alır.
Dönemin padişahı sultan Abdülmecit, İrlandalılara 10.000 sterlinlik bir yardım yapacağını duyurur. Osmanlı’nın o dönem hazinesindeki toplam paranın 160.000 sterlin olduğu düşünülürse bu paranın ne kadar büyük bir rakam olduğu daha iyi anlaşılabilir.
Ancak o dönemde İrlanda, İngiltere’nin bir vilayeti olduğu için bu durum İngilizlere bildirilir.
Karşılıklı yazışmalar sonucunda, Kraliçe Victoria’nın İrlanda için bütçeden ayırdığı payın 2.000 sterlin olduğu, Sultan Abdülmecit’in böylesine büyük miktarda bir yardım yapması halinde kraliçenin halkının gözünde küçük düşeceği ifade edilerek bu paranın kabul edilemeyeceği bildirilir.
Esasen Sultan Abdülmecit’in yapmak istediği de tam olarak budur, bu yardım sayesinde İngiltere’de iç karışıklık çıkarıp İngiltere’yi Osmanlı topraklarından uzak tutmak istemektedir.
İngiltere ile yapılan yazışmalar Londra’dan gelen bir nota ile son bulur ve Abdülmecit, Kraliçe Victoria’nın yapacağı yardımın altında 1000 sterlinlik bir bağış yapmayı kabul eder. Abdülmecit bir yandan bu tavizi verirken öte yandan iyi bir diplomasi yürütmüş ve İrlandalılara yapacağı yardımı nakit para olarak değil, erzak olarak elden vermeyi İngilizlere kabul ettirmiştir. Çünkü bir İngiliz sömürgesi olan İrlanda’ya İngiltere üzerinden nakdi olarak gönderilecek paraya Londra’da el konulacağından şüphesi yoktur.
Bunun üzerine İngilizler karşı hamle yaparak, erzakları İrlanda’ya taşıyacak Türk gemilerine el koyma planları yaparlar.
İrlanda’nın o dönem bu büyüklükte bir sevkiyatı kaldırabilecek iki limanı vardır; biri Dublin, diğeri ise Belfast. Her iki limanda da İngilizlerin asker yığınağı yapması ve Osmanlı gemilerinin getirdiği yardımlara el konulması işten bile değildir.
Bunun olabileceğini öngören Türk denizciler rotalarını küçük bir liman kenti olan Drogheda’ya çevirirler.
Drogheda, yola çıkan 3 büyük gemideki erzakları indirmek için o dönem yeterli bir limana sahip olmamasına rağmen bu risk alınır, zira başka çare yoktur.
Şehirde büyük bir sevinçle karşılanan gemilerdeki erzaklar boşaltılır ve Türk denizciler misafir edilmek üzere belediye binasının üst katına kabul edilir.
İrlandalılar, kendilerine yapılan bu iyiliği unutmaz ve Abdülmecit’e teşekkür mektubu gönderirler.
Bu mektup, 140 yıl aradan sonra, 1990 yılında arşivlerin açılması sonucu Drogheda şehir konseyi arşivinde bulunur. İngilizler, yardım olayının üstünü örtmeye ve bunun bir yalan olduğunu ispatlamaya çalışsa da, konu 1847 tarihli London Times gazetesinde çoktan yerini alır.
70 yıl sonra, Çanakkale savaşında İngiltere tüm sömürgelerinden asker toplarken en büyük fireyi İrlanda’da verir.
Savaşmak için dünyanın dört yanına gönderilen İrlandalılar Çanakkale’ye gelmemek için ayaklanır. İngilizlerin asker toplamak için geldikleri 1916 Paskalyasında Dublin’de çıkan ayaklanma kısa sürede büyür ve İrlanda savaşı başlar. 1921 Yılına kadar sürecek ve İrlanda’nın bağımsızlığını getirecek bu kıvılcım İngiltere’yi Çanakkale’de çok zor durumda bırakır.
Lozan görüşmelerine katılan Yahya Kemal, masada kazanılan zaferin komite içinde yer alan İrlandalılar sayesinde geldiğini söyler.
O tarihe kadar İrlandalılara yapılan yardımı bilmediğini; gösterilen bu vefa karşısında şaşkına döndüğünü ve çok duygulandığını anılarında yazar.
Aradan geçen bir asra yakın sürede hem Türkiye hem de İrlanda kendi iç işlerine yoğunlaşır ve kurulan dostluk köprüsü unutulur. 1990’da Dublin büyükelçisi olarak görev yapan Taner Baytok’un çabalarıyla arşivler açılır ve Drogheda’da Türk denizciler için küçük bir müze kurulur.
Not: Selanik’ten, 15 Nisan 1847 tarihinde yola çıkan 2 Türk gemisinin 14 Mayıs 1847’de Drogheda limanına yük boşalttığını gösteren ve liman idaresi tarafından resmi olarak düzenlenen bu liste bu müzede yer almaktadır. Ancak bahsi geçen 3. gemi hakkında bir bilgi yoktur.