Akıllara durgunluk veren bir hikayeye sahip Ota Benga. Adı yerel dilde "dost" anlamına gelen Kongo'da pigme bir toplulukta yaşayan bir yerliydi. Bir gün çıktığı avdan köyüne döndüğünde karısının ve 2 çocuğunun, kabilesinin çoğuyla birlikte öldürüldüğünü gördü.
Bu vahşeti yapan Amerikalılar sanki marketten alacaklarının listesiyle gelmiş gibiydiler. İstedikleri "1 adet pigme şefi, şefin eşi, 1 yetişkin erkek, 1 yetişkin kadın, 1 evlenmemiş genç kadın, 2 çocuk, 1 kadın rahip, 1 erkek rahip (veya tıp doktoru), mümkünse yaşlı. Bu sayılanların hepsi pigme olacak."
Ota Benga ve diğer tutsaklar 1904 yılında Amerikalılar tarafından sergilenecekleri kafeslere götürüldüler. Ota Benga diğerlerine göre daha arkadaş canlısıydı ve dişlerinin sivriliğinden dolayı diğerlerinden ayrılıyordu. İnsanlara tanıtılırken “düşük seviyeli bir insan” diye sunuluyordu.
Ziyarete gelenler, Afrika'nın saf yamyamlarından biri diye lanse edilen Ota Benga'nın kendisini görmek için 25 sent, ekstradan bir de dişlerini görmek için fazladan 5 sent para ödüyorlardı. Aşağılanma öyle korkunç boyutlara ulaştı ki Amerikalılar onu 1906'da Bronx Hayvanat Bahçesi'nde maymun ve orangutanlarla aynı kafese attı.
Ota Benga’nın bulunduğu kafesin önüne yazılanlar akıllara durgunluk veriyordu. Sanki bir hayvanı tanıtır gibi:
Afrika Pigmesi, "Ota Benga"
Yaş: 23 Yıl
Boy: 1.49 metre
Ağırlık: 46 kg
Kasai Nehri, Kongo Özgür Devleti, Güney Orta Afrika'dan
Dr. Samuel P. Verner tarafından getirildi.
Eylül boyunca her öğleden sonra sergilenecektir diye yazılmıştı.
İnsanların sergilendiği bu yerlerde çalışan özellikle siyahi görevliler bu duruma karşı çıkmaya başladılar.
Kısa sürede ziyaretçi rekoru kıran hayvanat bahçesi yönetimi diğer taraftan insan hakları savunucularının artan baskılarına dayanamadı ve Ota Benga'yı bir süre sonra serbest bıraktı. Serbest kalan Ota Benga ingilizce öğrenip bir tütün fabrikasında işe girdi fakat yaşadıklarının izlerini hiçbir zaman silemeyen Ota Benga 1916 yılında daha fazla dayanamayarak kalbine ateş ederek intihar etti.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra insanat bahçesi kavramı yok olsa da Avrupa'nın kusurlu geçmişinin rahatsızlık verici ırkçılık öyküsü olarak hafızalarda yer almaya devam ediyor.