Çiğdem Çimen yazdı...

    Disiplin miyiz, özverili miyiz? Bağımsız ve ödünsüz bir kişilik miyiz? Yurt ve insan sevgisine sahip miyiz? Her bir soruyu hemen yanıtlamak zor. Üzerinde uzun uzun düşünmek gerekir. Her bir soruya vereceğimiz yanıtlar, bizi bir başka sonuca ulaştırır. Ulusumuzu ne kadar tanıyoruz? Daha sorulara yanıtlamaya başlamadan önce bir soru doğdu bile. Düşünmeye devam ediyorum. Aklıma nice sorular geliveriyor. 

    Ulusçuluk nedir? Bizler çağdaş bir birey olmak, denildiği ne zaman ne anlıyoruz? Kendi değerlerimiz ile mi yoksa batıya öykünen halimiz ile gelişmeye çalışıyoruz? Öz kişiliğimizin farkında mıyız? Edindiğimiz bir bilgiyi kendimizin kılabiliyor muyuz? Yani o bilgiyi öz kişiliğimiz ile yoğurabiliyor muyuz? Yoksa sorgulamadan gözümüzde medeniyet diye canlandırılması istenilen aslında hiç de öyle olmayan batıdan bize sunulursa sorgusuzuz sualsiz kabul mü ediyoruz? Ulusal bileşim kavramı zihnimiz de hiç canlandı mı? 

    Sormaya ara vermeden devam etmek istiyorum. Hem neler anlatmak istediğime yönelik bir izlenim oluşturmak için. Hem de sevgili okurlarım,  sizi düşünsel dünyanızda en gerçekçi bir yolculuğa davet ediyorum. Sorular birbirini izlerken,  uygarlaşmayı, öykünmek bir nevi uşaklaşmak sanan, zamanla kişiliği silinenlerin varlığını en acı hali ile görüyorum. 

     Kimler mi beni bu sonuca ulaştırdı? Gardrop Atatürkçüleri, emperyalist güçlerle dövüşmeyenler, kültürel emperyalizm ilmiğini kendi boynuna geçirmeye dünden razı olanlar, bizi batılı bileşimlere karşı bağımsız ve özgün kılacak unsurun ulusal niteliklerimizin olduğunu unutanlar, kendi insanına yabancı kalanlar, paranın, mevkiinin ve şöhretin peşinden koşanlar, üzerinde durmaya değmeyen, değersiz kimseleri kendine rehber edinenler, sistemin dayattığını başarı diye kabulleneler, kendi mutsuzluğunu, doyumsuzluğunu etrafına yaymakta üstüne yoktur dediklerimiz, endüstri uygarlığının umutsuzluğunda baskılara boyun eğenler, aynada kendini görüp tanımayanlar, kişiliğini teslim edenler… 

      Kendi düşünsel dünyamın ulaştırdığı sonuç geleceğimiz için endişelendiriyor. Biz ne zaman bu kadar Cumhuriyet devrim kuşağı yetiştirmekten uzaklaştık? Şu Uzakdoğu sözünü doğrular olduk?... Ahmak, hayran olur, bağlanır. Çünkü anlamaz; zeki kuşkulanır, dibini karıştırır. Çünkü anlar. Ata’mızın, ‘’ Biz bize benzeriz, biz bize benzemeliyiz .’’ sözünü hiç mi duymadık? O’nun taklidi, kopyayı hiç sevmediğini kaçımız biliyoruz? Biliyorsak da taklitlerden sakınabiliyor muyuz? Ekranlarda gösterilen yüzlere benzeme yarışına mı giriyoruz? Ulusal bilincimizi diri tutabiliyor muyuz? Yoksa onunla bağımız çoktan kopmuş mu? 

       Sorular yumağı birbirini yanıtladı. Ardından gelen soruya hangimiz; biz, Türk’üz Türk kalacağız diyebildi? Batılı olmak yerine Ata’nın gösterdiği yolu, muasır medeniyetler seviyesine çıkacağız ifadesini kullandı? Bilimsel yöntemlerle geçmişimize dayanan, ondan yararlanan, ileriye ulusal bileşimle açılan, Müdafaai Hukuk doktrinini uygulayan, akıl ışında değerlendirme bilincine sahip, emperyalizmin uzattığı eli geri çeviren, kendi gücüne güvenen, kendi çıkarlarını savunan, güçlü bir Mustafa Kemalci bir Türkiye isteyen bir yurttaş olarak yanıtladık? Bu yanıtların, her birimizin hayatı boyunca bıkmadan usanmadan yerine getirmesi gerekenler olduğunu biliyor?