Çiğdem Çimen yazdı:
İçinde bulunduğumuz süreçte umutsuzluğa düşmüyorum. Bugünleri geride bırakacağımızı biliyorum. Her güne, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e bağlı bir insan olmanın bilinciyle başlıyorum. Her birimizin bugünlerde ülkemizin kuruluş felsefesine her zamankinden daha çok sahip çıkacağına inanıyorum. Aydınlık bir gelecek için izlenmesi gereken yolun bu olması gerektiğini zorunluluk olarak görmekteyim. Atatürk’ten başka çıkış yolumuz olamaz.
Gündemde coronavirüs aşısı bulundu mu soruları yer alırken; Cumhuriyetimizin bilimin egemenliğinde başarı ile sonuçlanan çalışmalar yürüttüğü zamanları anımsıyorum. İlk aklıma gelen; Ankara Cebeci Askeri Hastanesi’nde, Dr. Adnan Adıvar’ın başhekimi olduğu yıllarda, bakteriyoloji uzmanı Tabip Albay İbrahim Tali Bey (Öngören) ‘in başında bulunduğu laboratuvarda yapılan aşı çalışmalar oldu. Bu çalışmalarda yakın arkadaşı Yusuf Bey (Balkan) ile Tıbbiyeli Hikmet’in yer aldığını gözlerim yaşarırken hatırlıyorum. Onların üzerlerinde, tifüs aşısının denemesini gönüllü olarak kabul edişlerini de aynı duygu ve düşüncelerim ile hatırlıyorum.
Tıbbiyeli Hikmet’in, Balıkesir Lisesi öğrencisi oluşunu ise büyük bir gururla söylemek istiyorum. Balkan Savaşları’nda şehit düşenlerin çocukları ile birlikte okuyan Tıbbiyeli Hikmet ile aynı liseden mezun olmak benim için büyük bir onurdur.Onların canı pahasına oluşturduğu, Çanakkale Geçilmez dedirten ruh, her zaman içimde. Benim gibi bu zamana dek mezun olan sayısız öğrencilerin her birinin de, Çanakkale Zaferi’ne aynı duyarlılık ile sahip çıktığına inanmak istiyorum. Böylesine önemli bir tarihe sahip bir geçmişe sahip bir okuldan mezunum. Son nefesime dek buna layık kalacağım.
Tıbbiyeli Hikmet’in Askeri Tıbbiye ’de geçen öğrencilik yılları, İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edildiği yıllardır. Tıbbiyeli Hikmet’te, arkadaşları ile birlikte büyük bir direniş örneği sergiler. Okullarında işgal kuvvetlerine boyun eğmezler. Okulun iki kulesi arasına bayrağımızı asarlar. Hepimizin bildiği gibi bu olay nedeni ile her 14 Mart’ta, Tıp Bayramı’nı kutlamaktayız. Aslında emperyalist güçlere karşı çıkışımızı bir kez daha gösteririz. Bu onur duyulan tarihi olaya imza atanlardan birisi de Tıbbiyeli Hikmet’tir.
Tıbbiyeliler, 4 Eylül 1919’da Sivas’ta toplanacak kongreye katılmak üzere aralarından iki öğrenci seçerler. Sivas’a gidecek arkadaşlarının masraflarını karşılayabilmek için aralarında para toplamışlardır. Ancak bu topladıkları para ile seçtikleri iki arkadaşının da gitmesi için yeterli değildir. O nedenle bir öğrencinin gitmesine karar verilir. Tıbbiyeleri, Sivas Kongresi’nde temsil edecek olan işgalci İngiliz askerlerine karşı gelerek okulun kuleleri arasına Türk bayrağını asan Tıbbiyeli Hikmet’tir. Zor koşullar altında Sivas Kongresi’ne katılan 18 yaşındaki Tıbbiyeli Hikmet, kongrenin en genç delegesiydi.
Sivas Kongresi başladığında, Mustafa Kemal’i rahatsız eden olumsuz bir hava vardı. En yakınındakiler bile kurtuluş için ya Amerikan ya da İngiliz mandası istiyordu. Bu olumsuz havayı dağıtıp, delegeleri de kendine getiren Tıbbiyeli Hikmet oldu. Heyecanla ayağa kalkarak;
‘’Beyler; Delegesi bulunduğum Tıbbiye, beni buraya bağımsızlık yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdi. Mandayı kabul edemeyiz. Eğer manda fikrini kabul edecek olanlar varsa bunları şiddetle reddeder ve kınarız. Eğer manda fikrini kabul ederseniz sizleri de hain ilan ederiz.’’
Ardından Mustafa Kemal’e dönerek aynı heyecanla;
‘’Paşam siz de manda fikrini kabul ederseniz sizi de reddederiz. Mustafa Kemal Paşa’yı vatan kurtarıcı olarak değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve lanetleriz.’’ demiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Tıbbiyeli Hikmet’in onurlu duruşunu çok beğenir ve o meşhur cevabını verir;
‘’Evlat içiniz rahat olsun. Biz azınlıkta kalsak da mandayı kabul etmeyeceğiz. Manda da yok, himaye de. Parolamız tektir ve değişmez: ‘’Ya İstiklal Ya Ölüm’’.
Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulunca, Tıbbiyeli Hikmet ve arkadaşı Yusuf Ankara’ya gelmiştir. Ve benim coronavirüs salgınından dolayı hatırladığım tifüs aşısı çalışmalarında yer almıştır. Bu çalışmalarından dolayı kendisine teğmen rütbesi verilmiştir. Büyük Taarruz ’da, Sıhhiye Subayı olarak görevlendirilmiştir. Zaferden sonra da İstanbul’a dönüp Tıbbiye ’deki eğitimini tamamlamıştır.
Coronavirüs aşısı bulundu mu, hangi ülkenin aşısı geçerli ya da hangi ilaçlar etkili gibi tartışmaların bana hatırlattıkları, düşündürdükleri bunlar oldu. Tıbbiyeli Hikmet’in Balıkesir Lisesi öğrenciliği ardından gerçekleştirdiği her şey, ülkesinin tam bağımsızlığı için. O ve O’nun gibi nice ulusal kahramanımızın yaptıkları ile gurur duymamak elde değil. Bunlara karşı tepkim elbette sadece gurur duymak değil. Kuvayi Millîye ruhum ile bir Balıkesir Lisesi mezunu olarak "ben ne yaptım, ne yapacağım" diye kendimi sorgulamaktayım.
Çok daha sağlıklı, güzel ve mutlu günler için evimde bulunduğum sürece, ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimlerine daha çok sahip çıkacağım. En başında dediğim gibi bir Cumhuriyet insanıyım. Bütün dünyayı saran salgını da ancak bilimle, çağdaşlık, akılla yenebiliriz. Aksini düşünmem söz konusu olmaz. Salgın öncesi çoğunluğun rüzgârına kapılıp gittiği tüketim odaklı yaşantının yani emperyalist sistemin dayattığı koşulların da geride kalacağına inanıyorum. Herkes evindeyken, bu süreci mutlaka değerlendirmiştir. Hayat durunca anladık ki; önemli olan insanın sadece kendinde olanmış. Evet, bizde ne var?
***
Salgın bize bilimin önemini, en gerçek yol gösterici olduğunu, bu belanın ancak bilimle atlatılabileceğini bir kere daha gösterdi. Ulusça bilim insanlarından yapılacak açıklamalara, Bilim Kurulu'ndan çıkacak kararlara odaklandık. Şerden çıkacak hayır, en gerçek kılavuzun bilim ve fen olduğunun ulusça, yönetenlerce anlaşılması olmalı ve şu sorular sorulmalıdır:
Bugün ülkemizde kendi aşımızı üretebiliyor muyuz?
Bunu sağlayan Cumhuriyet kurumları vardı da bizler mi sahip çıkamadık?!.. Tıbbiyeli Hikmet ve arkadaşlarının görev anlayışı ve ahlakına sahip nice vatansever görevlilerin yer aldığı askeri hastanelerimize ne oldu?
Günlerce alkışladığımız, özverili çalışmalarına devam eden sağlık çalışanlarına hak ettikleri değeri günümüzün yetkilileri de gösteriyor mu? Sağlık alanındaki çalışmalar liyakata bağlı mı sürüyor? Yoksa toplumun bir kısmının güvenini çoktan kaybetmiş bir durumda mı?
Bugünlerden kurtuluşu kendimizde mi arıyoruz? Bu onurlu geçmişe rağmen bir kurtarıcı mı bekliyoruz?
***
Nasıl olsa evlerimizde bulunmaya devam edeceğiz. Bu soruları çoğaltmak ve her birine en gerçekçi cevapları vermek için çok zamanımız var. İsterseniz sizler de benimle birlikte değerlendirin. Hiçbir şey kaybetmezseniz. Aksine, benim hatırladığım gibi ; ‘’Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır’’, gerçeğini de hatırlarsınız. Üzerinizdeki karamsarlık, çaresizlik toprağını atarsınız.
* * *
Dini duyguları sömüren, geçmişin yolsuzluklarını unuttuğumuzu sanan, ülkenin kurucusuna asla kabul edemeyeceğimiz sözleri sarf eden, sosyal devlet kavramını hatırlamak istemeyenlerin virüsten daha tehlikeli olduklarını düşünüyorum, Coronadan sonra, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak söylemi günden güne dilleniyor. Evet, bunu ben de çok istiyorum. Dilerim ki en az can kaybıyla atlatırız. Toplum olarak, bizi aldatmak isteyenlere geçit vermeden, hiç kimseye muhtaç olmadan bu sancılı dönemden çok daha güçlenerek çıkarız. Çıkabilmek için gereken güç damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.
Tıbbiyeli Hikmet’e, Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği o sözler, Ata’mızın Nutku’nun sonundaki Gençliğe Hitabe'de ‘’ Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur’’ , cümlesiyle bizlere yol gösterdiğini de bir kez daha kanıtlayalım. Corona belasını atlattıktan sonra, rehberimiz Nutuk eşliğinde, yeniden karanlığın üzerine güneş gibi doğalım. Bizi bedeli kanla, canla ödenen vatanımızda esir etmek isteyenleri geldikleri gibi gönderelim. Özgürlük, barış ve demokrasi gibi değerleri kullanarak sanki mücadele ediyormuş gibi aslında Atatürk’e ve kurduğu Cumhuriyet’e hiç de bağlı olmayanlara da aman fırsat vermeyelim. Tam bağımsızlık yolunda, üniter devlet gerçeğini unutmadan parolamız her zaman : ‘’Ya İstiklal Ya Ölümdür.’’